Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Ben Şenge dedim umut bahar oldu

Cenevre, Lozan, Bern, Basel... İsviçre’nin bir ucundan diğer ucuna ya da bir ülkeyi bir baştan diğer daşına adımlamak. Rüzgarın etkisiyle zehir kesen soğuklar içinde onu keşfediyorum. Kadın yürüyüşçülerinin en yaşlısı... 62 yaşında bir kadın. Yüreğinin yarısı Öcalan’lı günlerde Bekaa’da kalmış yarısı sürgün ve hüzün bahçesi. Beton zemini birlikte adımlayarak söze koyuluyorum. Meslektaşım Şehit Sinan Kahraman’ın annesi. Sinan’ı Kürdistan dağlarının ölüm uykusuna vermiş.
Kaç yıl oldu? Kaç zaman geçti? Soluduğu her soğuk nefeste ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiyi yaşıyor. „Yaşlısın, bırak, git evine“ dediğimde hışımla bana bakıyor. Burnunu çekerek kaşlarını çatıyor ve şu sözler dökülüyor dudaklarından: „Oğullar verdim bu soğuklara. Durağım belli. Onlar dağların zirvesinde yarının ne getireceğini bilmeden nöbet tuttu. Ben anayım nasıl evlatlarımı bırakıp giderim?“
Yorgun bedenini taşıyan inanç ve umut gözlerinde ışıldıyor. ‘Kaç kilometre oldu yürüyeli’ demeden tersliyor beni „Ne önemi var ki? Bu yürüyüş umudun ve öfkenin yürüyüşüdür. Öfkemizi büyütüp umudumuzu bulana kadar yürüyeceğiz“ diye ekliyor.
Susuyoruz bir süre. Sadece yorgunluğumuzu düşünüp bıçak gibi esen rüzgara kendimizi bırakıyoruz. Çok geçmeden o başlıyor söze „Keşke binler olsaydık burada. Ama bu bir vicdan işidir. Yalnız vicdan değil onur ve inanç işidir. Yüreği olmayanların geleceği olmaz. Bir kedi gibi sıvışıp kaçarlar zorluklarda“
Yüreğim burkuluyor; içim acıyor. „Söz söz olalı hayatla bu kadar buluşmamıştı“ diye düşünüyorum. „Ne cendereler atlattık, ne belalarla güreştik“ derken kendisini değil kendisinde olanları tarif ettiğini anlıyorum. Biraz ileride mola vereceğimizi söyleyen görevliye „Terimiz soğumasın. Kısa olsun dinlenmemiz. Arkadaşlar sonra zorlanır ha“ demesinde tecrübenin izlerine rastlıyorum. Öncü olmak ve öncü yaşamak birikimini kadın arkadaşlarıyla paylaşırken yanında dik durmaya biraz da disiplinli yürümeye çalışıyorum.
„Sayın Öcalan’la Bekaa’da aynı ortamı paylaştınız. Şimdi o esaret altında. Onun için yürümek ne ifade ediyor sizin için?“ soruma avuçlarını nefesine götürerek cevap veriyor: „İçim ısındı heval. Ben Başkan’ımı sözlerle anlatamam. Kelimelerin gücü yetmiyor. Nasıl anlatsam onu inan ki bilmiyorum. Çok zor onu anlatmak ama, şunu belirteyim. İnsanların en güzeli en narini. Bir halkın önderi ve aynı zamanda bir halkın en değerli evladı. Ona iftira atanlar bu halka bu mücadeleye bize yani analara iftira atanlardır. Ben eh analar böyle evlatlar da doğurur diyerek sadece öfkeleniyorum. Ben şehit anasıyım benim yoldaşlarım sadece şehitlerdir. Onların gücü beni yürütüyor“ diyerek zamana savuruyor yüreğini. İnancını yitirenlere acıma, öfkesini gizleyenlere ayna, kendisini hoyrat zamanlara bırakanlara isyan, tarif edemediği özlemlerine inat, umutlarına sevda biriktiren bir eda ile çığlığında yeniden doğan bu kadın yarının umutlarını ve sevdalarını Alp dağlarının yüzüne haykırarak „Ben Zağrosların, Cudilerin, Herekolların’ anasıyım. Sesimi kendime gömün“ dercesine zamana dağılıyor. Hangi inanç, angi sevda ve özlem hangi kavga ve öfke bu kadar keskin ama aynı zamanda bu kadar nazik ve mütevazi olabilir ki... Atılan her adım, alıp verilen her nefes, kipriklerimize düşen her eksi derece Şubat zamanlarında kendisiyle kuçaklaşarak içimizi ısıtıyor. Birazdan mola vereceğiz. Öne geçip bir iki foto almak isterken sonraki zamanlara hatır istiyorum. „Söyle“ diyor „herkes işini iyi yapsın. Dünya bizimle uğraşıyor görüyorsun işte. Burada bir avuç insanız. İnancımız olmazsa bir adım bile atamayız. Herşeyin başı inanmak ve kendine güvenmektir.“
İklim ilk bahar zamanlarına vuruyor. İklim bir kadının gözlerinde tomurcuklarını doğuruyor.  Günboyu O’nu izliyorum. Kararlı olmak diz çöküyor yanında ve tüm sevdalar çocuk kalıyor yanında. İçim ısınıyor, dizlerim güç kazanıyor, gelecek bahar güzelliğinde açıyor içimde. Umut ‘bu olsa gerek’ diyerek Şubat’ın karanlığında hiç yaşamamış gibi kendimi mevsimlere teslim ediyorum.
‘İyi ki varsın anacığım’; sen yokken umut yetimdi.
ALİ ONGAN-

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA


345