Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

En güzel ses sizin sesiniz -Filiz Koçali

Geçici görevimi tamamladım ve yazmaya yeniden başladım. Dönünce, aylar sonra ilk yazımın konusu ne olabilir diye düşündüm? “Konudan çok ne var?” diyeceksiniz. Haklısınız. Zaten sorun da burada. Bu kadar çok konunun içinden hangisini seçmeli?

Bu kadar çok konunun içinden, Orhan Pamuk, İshak Alaton, Prof.Dr. Halet Çambel, Rakel Dink, Prof.Dr. Şerif Mardin, Prof.Dr. Turgut Tarhanlı ve Prof. Dr. Nermin Abadan Unat tarafından yayınlanan ve şimdiye kadarki “aydın bildirileri” arasında en açık, en tutarlı ve en inandırıcı olan çağrıyı ilk yazı konum olarak seçtim.

Bu çağrıyı, üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra ele almamın nedeni, kendi parti görevimi yaparken, bu çağrıya hiçbir yanıt vermeyişimizde payıma düşen sorumluluğu kamuoyu önünde dile getirmek. Bizim, yani geleceğin “Kongre” bileşenlerinin medyası dışında neredeyse tüm medyanın BDP’ye ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü ahlak, adalet ve vicdan dışı kampanya koşullarında, Türk aydınlarından yükselen bu ahlaklı, adaletli ve vicdanlı sesin değerini anlayamamak, anlasak bile gereğini yapamamak benim için büyük bir özeleştiri nedeni.

Seçimlerden bu yana birbirini izleyen amansız saldırıların ve hızla tırmanan savaşın anaforunda, insanların başka zamanlarda çok duyarlı oldukları gelişmelerin farkına varamamaları bir neden olsa da, benim için geçerli bir bahane değil.

Yedi aydının barış talebini, Kürt sorununda çözümden ayırmadan böylesine güçlü bir dille ortaya koymaları, bilelim ki, AKP’nin gri koridorlarında telaşlı koşuşmalara yol açtı. Bu çağrının ülke içinde, demokratik çevrelerde uyandıracağı yankıyı, AKP’nin bütün görünen ve görünmeyen kulakları kaygılı bir şekilde dinledi.

“Tık” yoktu. Ve AKP koridorlarında telaşla dolananların derin bir nefes aldıklarını ben kendi kulaklarımla çok iyi duydum. Onlar dünyanın ve tüm Türkiye’nin tanıdığı ve haklarında hiç kimsenin değersizleştirici tek söz edemeyeceği yedi aydının sesinin yanlarından “teğet” geçmiş olmasından çok memnunlar.

Memnunlar. Çünkü bu yedi aydının çağrısındaki tek bir cümleye, tek bir söze tek bir cümleyle ve tek bir sözle yanıt veremeyeceklerini bilmektedirler. Bir düşünün; Başbakan’ın “kim bu aydınlar, kaç oyları varmış, varsa meclise girselermişî filan dediğini düşünebiliyor musunuz? Bunu ya da buna benzer her hangi bir yanıtı vermiş olsaydı, Başbakan’a hala, giderek tereddütlü destek veren pek çok aydın o anda AKP’nin karşısına dikilirdi. Bu aydınlara yönelik, Başbakanın üslubuna uygun en küçük aşağılayıcı bir tepki, uluslararası demokratik kamuoyunda tahmin edilenden fazla tepki uyandırırdı.

Demek ki, yedi aydının, “bir hükümete” vuruyorsa, “on da PKK’ye” vurarak “barışçılık ve çözümcülük” yapan aydınlardan çok farklı sesi, şimdilik uzay boşluğunda her hangi bir yansıtıcıya çarpmadan seyrediyor. Ama bu sonsuza kadar bir seyir olmayacak. Yedi aydının sesi, mutlaka bir yansıtıcıya çarpacak ve o hızla, AKP’nin gri koridorlarında dolananların kulaklarının zarını patlatan bir yankı yapacak...

PKK önderine uygulanan tecriti, Kandil’de sivilleri de katleden bombardımanı, şimdi ben bu yazıyı yazarken ajansların verdiği habere göre Adana’da BDP’lilere yönelik ve giderek tüm Kürt siyasetini tehdit eden tutuklamaları durdurmak istemiyor muyuz? Bunları durdurmak için Türk kamuoyunu etkileyen seslere ihtiyaç duymuyor muyuz?

İşte ihtiyaç duyduğumuz bu ses, duymadığımız yedi aydının sesidir. Geç değil. Bu sesi yeniden duymaya başlayalım, göreceğiz ki, bu ses, Çankaya tepelerinde “barış-çözüm-barış-çözüm” diye fantomlara inat, ses hızını aşarak patlayacak, Türk siyasetinin ve medyasının “ses geçirmez kristal” duvarları er ya da geç tuzla buz olacaktır.

Yalnızca insan sesi, silah sesini bastırır. Ses verin!

Not: Değerli yedi aydının yayınladığı bildirinin tam metnini bir kez daha hatırlayalım: “Bayram Barışma Günüdür. Savaşla Olmaz Barışla Olur!

Savaşmakla, çatışmakla, bastırmakla, sindirmekle, yok etmekle olmaz, barışmakla olur! Otuz yıldır on binlerce can alan, yüz binlerce can yakan, milyonlarca insanı derinden yaralayan bir çatışmanın yeniden başlaması kabul edilemez.

Savaş, çatışma, operasyon, silah, mayın, top, tüfek, ateş, barut, hapis, tehdit çözmez; sağduyulu diyalog çözer. El kırmak çözmez; el uzatmak, el sıkışmak çözer. Barış diz çöktürmek değildir, öylesi kalıcı barış olmaz. Barışmanın yolu güç gösterilerinden ve toplu cenazelerden geçmez, hakları temel alan mutabakattan geçer.

Kürt meselesinin çözümü için barışmaktan yana bir süreç acilen başlatılmalı, başta hükümet olmak üzere, tüm siyasi parti ve çevreler bu sürece katkıda bulunmalıdır.

Çareyi savaşmakta, çatışmakta değil, barışmakta gören bizler, TBMM’de grubu olan partileri, Meclis’in açılmasını beklemeden bir araya gelmeye çağırıyoruz. Ortak aklı oluşturacak, sürekli bir diyalog ortamı hazırlayacak adımları atmaya davet ediyoruz. BDP’nin bu sürece katılmasının kritik önemde olacağını düşünüyoruz.

Bu bayramın barış umudunun gerçekleşmesine vesile olmasını diliyoruz.”