Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

CHP Türkiye’nin demokratikleşmesinde olumsuz rol oynamaktadır

 Türkiye’de PKK ile devletin savaşmasını isteyenler gerçekten de az değilmiş. Sadece dış güçler “tavşana kaç tazıya tut” politikaları yürütmüyormuş. İçeride de bu politikayı yürütenler varmış. CHP de bunların başında geliyormuş. CHP bugünkü politikasıyla savaş sürsün diyor. Yürütülen politikanın başka bir anlamı yoktur. CHP’nin politikaları sadece AKP karşıtlığıyla açıklanamaz. AKP karşıtlığı bu “tavşana kaç tazıya tut” politikasının örtüsü oluyor. 

Kılıçdaroğlu yakın zamana kadar Kürt politikası konusunda bu kadar sert değildi. Yumuşak mesajlar da veriyordu. Ancak Kürt Halk Önderi Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik çözüm için hamle yapınca tavrı da değişti. Anlaşılıyor ki çözüm ihtimali ortaya çıkınca belirli odaklar tarafından sert politikaya yönlendirildi. Kılıçdaroğlu CHP genel başkanlığını sürdürmesi için böyle sert politika izlemek zorunda kalmıştır. Kuşkusuz kendisinin zihniyeti de Kürt sorununun çözümüne yatkın değildir. Ancak bugün sekter, sert ve Kürt sorununun çözümü konusunda en makul taleplere bile ihanet demesi bazı güçler tarafından rehin alındığını gösteriyor. Tek bir yurtsever kalmayıncaya kadar bu ülkeyi böldürmeyiz demesi başka bir anlam ifade etmiyor. Bu söylemin CHP’nin en ulusalcı kesimlerinin yaklaşımı olduğu açıktır. Artık Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın, Onur Öymen’in, Birgül Ayman Güler’in Kılıçdaroğlu maskesi takmış halidir. 
CHP’nin şu andaki politikası savaş isteme politikasıdır. Çünkü başka alternatif sunmuyor. On yıllardır yürütülen politikanın devamından yanadır. Bu da dış güçlerin tavşana kaç, tazıya tut politikasıdır. Türk devleti Kürtlerin haklarını tanımasın, hakları tanınmayan Kürtler de savaşsın! Çünkü hakkı tanınmayan Kürtler teslim olmayacaklarına göre savaşacaklardır. İşte kendini ulusalcı olarak gösteren CHP dış güçlerin bu yönlü Kürt politikasının Türkiye’deki uygulayıcısı oluyor. Herhalde dış güçler kendilerinin Kürt politikasının pratikleşmesi açısından CHP’den daha işbirlikçi bir parti bulamazlar.  
CHP, AKP’nin bu süreçteki politik yöntemlerini eleştirirse insan buna hak verebilir. AKP’nin bu yönlü eleştirilecek yanları vardır. Ancak CHP’nin derdi bu değildir. CHP’nin klasik devlet politikasından, yani kültürel soykırım politikasından vazgeçmediği kesindir. Açıkça Kürtlere hak tanınmasın diyor. CHP’nin takındığı bu tutum Türkiye’de soykırımcı zihniyetin ve şovenizmin siyasal elitlerde, asker ve sivil bürokraside güçlü olduğunu gösteriyor. CHP de zaten buna dayanarak bu kadar şovenist ve çözümsüzlükte ısrar politikası izliyor. Toplum çözüm istiyor, ama CHP her türlü çözüme karşı çıkıyor. Toplumdan kopukluğunu ve toplum üstü politik elit olduğunu bir daha gösteriyor. 
Sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir parti, muhafazakar olduğunu söyleyen bir partiyi demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için zorlayacağına tam tersini yapıyor. Muhafazakarlığı ve antidemokratik zihniyeti daha da derinleştiriyor. Böylece Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda esas engel haline geliyor. Çünkü sosyal demokratlar böyle olunca muhafazakarların demokratikleşme için adım atmaları daha da zorlaşıyor. Her ne kadar bazıları Türkiye’nin esas sosyal demokrasi partisi AKP’dir, AKP bu misyonu üstleniyor dese de bu doğru değildir. CHP’nin mevcut şovenist ve antidemokratik karakteri AKP’yi bu kategori içine koymaz. Bu sadece demokratların, sosyal demokratların etkisini göstermediği bir ülkede AKP gibi partilere seçim kazandırmanın propagandasından başka bir şey değildir. 
Türkiye siyasi ortamı böyle olunca radikal demokratlar, sosyalistler dahil tüm sol güçler de etkisiz kalınca Türkiye’nin demokratikleşmesinin yükü tamamen Kürt Özgürlük Hareketi’ne kalıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bugüne kadar kıran kırana mücadele vermesi bu nedenledir. Eğer bu mücadele dünyanın başka bir bölgesinde ve ülkesinde verilseydi şimdi Türkiye demokratikleşmiş, Kürtler de özgürlük kazanmış olurdu. Ancak Türk devletindeki gericiliğin derinliği, zalimliği bu mücadeleyi daha zorlu hale getirmiştir. Bu zorlu mücadeleyi yürütenler, bedelleri ağır olsa da devlete bu mücadeleyi zorla bastıramayacağını göstermiştir. Bugün AKP İmralı’da görüşme yapmak zorunda kalmışsa nedeni budur. AKP’yi bu noktaya getirmede sosyal demokrat bir gücün etkisi olmamıştır. Kuşkusuz demokrasi güçlerinin ve sol güçlerin onlarca yıllık yürüttüğü mücadele ve verdiği bedellerin bu sonuçta etkisi olmuştur. Ancak esas olarak Kürt Özgürlük Mücadelesinin her türlü zorluklara rağmen verdiği büyük mücadelenin AKP’yi bu noktaya getirdiği görülmelidir. 
Sanki AKP bu noktaya gelmiş, süreci AKP başlatmış gibi bir yaklaşım var. Bu kesinlikle doğru değildir. Bazılarının dediği gibi AKP Türkiye’nin sosyal demokratlarının üstlendiği rolü yerine getirdiği için böyle bir süreç başlamamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü mücadelede zorlanmalar yaşadığı için bu görüşmeleri yapmak zorunda kalmıştır. Her an mevcut yaklaşımını bırakarak geçen yıllardaki tutumunu da sürdürebilir. Bu da bir olasılıktır. Bu açıdan demokrasi güçlerinin AKP’nin bugünkü tereddütlü politikalarını demokratikleşme doğrultusunda adım attıracak bir duruma kavuşturma yaklaşımı göstermeleri gerekir. Doğru politika budur. CHP’nin çözümsüzlükte ısrar ederek klasik Kürt politikasını bugün de sürdürmek istediği düşünülürse demokrasi güçlerinin AKP’yi demokratikleştirmeye teşvik etme ve zorlamada rol almaları önem kazanmaktadır. 

Hüseyin Ali-Özgür Politika