Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

'Kerem ke, li virim' ey yargı! Kürtler burada!.Oral Çalışlar

 

KCK davası bir kimlik davasına dönüşüyor. Kürtler bu davada ‘yok sayma’ zihniyetiyle ‘inkâr’ zihniyetiyle kalıcı bir hesaplaşmaya girişiyorlar. Davayı açanlar, açılmasına destek verenler, bu davanın, Kürt kimliği hareketi içindeki PKK hegemonyasını deşifre etmek için açıldığını iddia etmişlerdi.
Şehirleşen Kürt hareketindeki yeni yönelimi, şiddetten kopuşun, yasal mücadeleye geçişin sinyali olarak okumak olanaklıyken tersi yapıldı, yaygın tutuklamalarla meşru zemin daraltıldı. Bu sağlıksız girişimlere, maalesef siyaset ve medya dünyasından destek geldi.

Oral Çalışlar

Radikal 06/11/2010

Mahkeme, Kürtçe'nin 'bilinmeyen bir dil olduğu' gibi bilinmeyen bir noktaya dikkat çekerek bizi aydınlatıyor.

Şehirli Kürt hareketi
Yasal ve şehirli Kürt hareketini hedef almanın anlamsızlığının, davayı yaratanların umduklarının ve beklediklerinin tersi sonuçlar doğurmasının kaçınılmazlığının (ve hukukun siyasetin de genel toplumsal değişimin de ne kadar gerisinde kaldığının) görülebilmesi için bu duruşmalara şöyle bir uğranması yeterlidir. Hatta zabıtların okunması bile yeterli olabilir. Türkiye’nin temel özelliklerinden birisi, değişim ve dönüşüm ihtiyacının ancak büyük sarsıntılar sonrasında kabullenilmesi. Rüzgâr kapıya dayanıp, kapıları pencereleri uçuruncaya kadar, değişime direnilen bir ülkede yaşıyoruz.

Bu kadar kalabalık davalarda normalde her gün yoklama yapılmadığı, “Sanıklar yerlerini aldılar” denildiği, sonra da gelmeyenlerin kayda geçirildiği bilinir. 7500 sayfalık iddianamenin (sanıkların istememesine rağmen) uzunca bir özetini savcılara günlerce okutarak, sanıkların ve yakınlarının sabırlarını zorlayan mahkeme, bununla kalmayarak her duruşmada sanıkların adlarını da okuyor. Onlar da anadillerinde “Kerem ke, li virim” (Buyrun buradayım, ‘li virim’ lı vırım okunuyor) diyerek karşılık veriyorlar.
Mahkeme başkanı zabıtlara bu durumu şu sözlerle geçiriyor: “Kürtçe olduğu düşünülen, bilinmeyen bir dilde savunma yapmaya devam ettiği görüldü.” Mahkeme, Kürtçenin ‘bilinmeyen bir dil olduğu’ gibi, önceden bilmediğimiz bir noktaya dikkat çekerek bizi ‘aydınlatıyor.’ Mahkemenin bu yaklaşımı, Türkiye’nin Kürt meselesindeki halen devam eden ikircikli ruh halini kesinlikle çok iyi özetliyor.

Konuşulan dilin ‘Kürtçe olduğunu’ düşünebilen hâkimlerin bu dilin ‘bilinmeyen’ bir dil olduğu yönünde bir ekleme yapmaktan geri durmamaları, 1930’lar, 40’lar, 50’ler, 60’larda hâkim olan zihniyetin sürdüğüne işaret ediyor. O dönemlerin müfettiş raporlarına, gizli devlet belgelerine, Kürtçenin ayrı bir dil olduğunun içten içe farkında olan bir bakış açısının egemen olduğunu söyleyebiliriz. Kürtçenin yasaklanması ve Kürtçe konuşan memurların görevlerinden alınması da bu farkındalığı içeren bir politikaydı. Dilini unutan, konuşamayan bir halkın yok olup gideceği üzerinden bir hesap yapıldı. O döneme damgasını vuran bu ‘analiz’ sonra da varlığını sürdürdü.

İnkârlarla dolu 85 yıl
Kürtçe, çok ağır darbeler alsa da yaşamaya devam ediyor. Aradan geçen inkârlarla dolu 85 yılın, Kürtlere de Türklere de ne gibi acılara mal olduğu ortada…
Haydi yaşananlar yaşandı, geriye dönülmez diyelim. Peki bu mahkemeye ne diyeceğiz? Hâlâ Kürtçeyi ‘bilinmeyen bir dil’ olarak tanımlayabilen hâkimlere ne diyeceğiz? Hâlâ tutukluluk halleri süren belediye başkanlarına, yasal Kürt siyasetçilerin durumlarına ne diyeceğiz?
‘Kerem ke, li virim’ ey mahkeme, ‘Kerem ke li virim’ ey siyasetçiler! Kürtler burada…