Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

İnsan haklarıyla insandır

Amed, İstanbul, İzmir ve Adana’da basın açıklamaları yapan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Çağdaş Hukukçular Derneği, Diyarbakır Barosu, Türkiye’de insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasının Kürt sorunu olduğu belirtti. 10 Aralık İnsan Hakları Günü ve Haftası nedeniyle, TİHV ve İHD İstanbul’da ortak basın toplantısı düzenledi. TİHV İstanbul Temsilciliği’nde yapılan toplantıda İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan açıklamayı okudu. Türkdoğan, “Bugün tüm dünyanın acil talebi, hak ve özgürlüklere dayalı olarak barışın tesisi edilmesidir” dedi. Türkiye’nin pek çok uluslarüstü insan hakları belgesinin tarafı olduğunu ancak bu belgelerde yer alan hak ve özgürlükleri yaşama geçiremediğini ve demokrasiyi tahsis edemediğini belirten Türkdoğan, demokrasinin çoğulculuk, açıklık ve katılımcılık ilkeleri açısından Türkiye sisteminde ciddi sorunlar bulunduğunu söyledi. Türkdoğan, Türkiye sisteminin farklılıkları dâhil eden değil, dışlayan ayrımcı ve tekçi bir sistem olduğuna dikkat çekerek, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olarak nitelendirdiği Anayasa’nın değişmesi, Siyasi Partiler Yasası’nda yer alan düşünce ve dil yasaklarının kaldırılmasını ve seçim barajının düşürülmesi ile düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan Türk Ceza Kanunu’ndaki en az 15 maddenin değişmesi gerektiğine vurgu yaptı.


 


Devlet güçleri 53 can aldı



Ayrıca örgütlenme özgürlüğü önündeki engellere, yargı birliğinin olmamasına, iletişim özgürlüğünün kısıtlanmasına ve sosyal dengesizliğin sürekli ar ttığına işaret eden Türkdoğan, 2008 yılında Türkiye’nin görünümü açısından en öne çıkan noktanın polis şiddeti ve bu şiddetin neden olduğu ölümler olduğunu söyledi. Türkdoğan, 1 Aralık tarihine kadar Türkiye’de 2008 yılı içinde 8 kişinin gözaltında, 36 kişinin de cezaevinde, 9 kişinin sokakta ‘dur’ ihtarına uymadığı için öldürüldüğüne dikkat çekerek, “Artık Türkiye güvenlik güçlerinin insanlara işkence yaptığı; karakolda, sokakta, cezaevinde işkence ile insanların öldürüldüğü bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. Hak ihlallerini teşvik eden özendiren cezasızlık politikasına son vererek bu sorun aşılabilir. Yargı ve yürütme organları yurttaşlara işkence yapan, keyfi ve yasadışı silah kullananları öldüren güvenlik güçlerine tolerans göstermemelidir” dedi.

Düşünce suç olmaktan çıkarılmalı

Siyasi Partiler Yasası’nda düşünce ve dil yasaklarının görüldüğünü, seçim yasalarında yüksek barajların bulunduğunu, siyasi partilerin kapatılmasının hala ülkede en kolay ve olağan bir uygulama olduğunu dile getiren Türkdoğan, şunları kaydetti:’’Sivil ve asker ilişkisi demokratik ülkeler seviyesine yükseltilememiştir. Mevcut hukuk mevzuatı düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı niteliğe sahiptir. 2008 yılının ilk 10 ayında düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte 291 dava açılmıştır. Türkiye düşüncelerini açıkladığı için insanların yargılandığı, tutuklandığı bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. Örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar katlanarak çoğalmaya devam etmektedir. Hukukun üstünlüğü ve iletişim özgürlüğü açısından ciddi sorunlar var. 2008 yılının 11 ayında 27 gazete hakkında toplam 44 kez yayın durdurma ve toplatma kararı verilmiş, 47 kitapla ilgili dava açılmış, 38 internet sitesine erişim yasağı getirilmiştir. Sosyal adalet ilkesi açısından ciddi sorunlar yaşanan Türkiye’de iş ve çalışma ortamının güvenliği yeterli değildir. Engelliler, sosyal dışlanma yaşamakta ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır.’’

Daha fazla demokrasi

Türkiye’de insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasının Kürt sorunu olduğunun altını çizen Türkdoğan, sorunun bugüne kadar terör ve asayiş sorunu olarak nitelendirildiğini ve ekonomik, sosyal, siyasal, hukuksal boyutlarının ihmal edildiğini söyledi. Kürt sorunu ile Türkiye’nin demokratikleşmesi arasındaki bağın kopartılmak istendiğine işaret eden Türkdoğan, “Bu sorunu insan hak ve özgürlüklerini ele alarak çözmek mümkündür. Daha fazla kan, gözyaşı, tank tüfekle değil daha fazla köy boşaltarak, yıkarak, yakarak değil, akılla ve insan hakları değerlerini temel alarak barışçıl ve demokratik tarzda çözmek mümkündür” dedi.

İşkence münferit değil

TİHV Başkanı Yavuz Önen ise, demokrasi, barış ve insan haklarını savunanların şimdi savaşı savunmaya başladıklarını belirterek, insan haklarını savunmanın yine halklara kaldığına dikkat çekti. Türkiye’de insan hakları ihlallerinde belirgin bir artış olduğuna vurgu yapan Önen, bunun tek sorunun polis uygulamaları olmadığını ifade etti. Önen, “Burada mesele münferit bir polis olayı değildir. Newrozlarda, 1 Mayıslarda gördük. Bu yaşananlardan kesinlikle hükümet yani AKP sorumludur” dedi.

Yaşam hakkı kutsaldır

İHD üyeleri, Sultanahmet Meydanı’nda da bir basın açıklaması yaptı. Burada açıklama yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 2008 yılına polis şiddetinin damgasını vurduğunu söyledi. Cezaevlerindeki tecrit ve İmralı’da devam eden ayrımcı uygulamalara da vurgu yapan Yoleri, cezaların ifade ve örgütlenme hakkının kullanılmasını zorlaştırdığını söyledi. Yoleri, “Farklı kimliklere yönelik ayrımcılık ırkçılık temelinde anlayış ve eylemliliklerle sürdürülmekte, topluma savaş ve düşmanlık aşılanmaktadır” dedi.

Çatışmalarda ‘610 kişi’ öldü

İHD, TİHV ve ÇHD İzmir Şubeleri de TİHV İzmir Temsilciliği’nde aynı amaçla ortak basın toplantısı yaptı. İnsan hakları örgütleri adına açıklamayı yapan ÇHD İzmir Şube Yöneticisi Alper Tunga Ataş, şunları söyledi:”TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin belirlemelerine göre 2008’in ilk 11 ayı içinde Güneydoğu’daki çatışma ve operasyonlar sırasında 146’sı asker, 262’si militan ve 18’i sivil kişiler olmak üzere toplam 610 kişi yaşamını yitirmiş, 118’i asker ve 38’i sivil kişiler olmak üzere toplam 226 kişi yaralanmıştır” diye konuştu.

Çatışmalara son verilmeli

Adana İHD Şubesi de dernek binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya DTP, TUHAYD-DER, KESK, ESP, EMEP yöneticileri de katıldı. Burada açıklama yapan İHD yöneticisi Songül Çaynak, 2008 yılında en ağır hak ihlallerinin yaşandığına vurgu yaparak, “Temel nedenleri çatışmalı ortamın yanı sıra devlet erkanının sivilleri ve kolluk güçlerini suça teşvik edici beyanları etkili olmuştur” dedi. Kürt sorununun görmezden gelinmesi, demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözme iradesinden uzaklaşılması nedeniyle, son aylarda çatışmaların şiddetlendiğine dikkat çeken Çaynak, çatışmaların sona ermediği sürece de, başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hak kategorisinin ciddi risk altında olduğunu söyledi. Çaynak, “Sorunun kesin çözümü için, Anayasal yurttaşlık yasal güvenceye kavuşmalı, ayrımsız politik genel af ilan edilmeli, köylere geri dönüşler sağlanarak zararlar tazmin edilmelidir” dedi.

İnsan haklarıyla insandır

İHD Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, MAZLUMDER Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Tabip Odası, Koşuyolu Parkı’ndaki İnsan Hakları Anıtı önünde ortak açıklama yaptı. Açıklamaya İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı Seher Akçınar Bayar, Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Muhittin Bilal’in yanı sıra çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharem Erbey, Türkiye’de insan hakları ihlallerin sürdüğüne vurgu yaparak “Cezaevlerinde insanların temel ihtiyaçlarını talep ettiklerinden dolayı dövüldüklerini ve ağır disiplin cezalarına çarptırıldığını gördük. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde aileleri ile Kürtçe konuşamadıklarını yasakların ve sertlik yanlısı uygulamalarını son zamanlarda tırmanışa geçtiğini görmekteyiz” dedi. Erbey, Kürt sorunu nedeni ile yaşanan hak ihlallerine de değindi. Açıklamanın ardından grup, Koşuyolu’nda “Haklarımızı Biliyor muyuz? Kullanıyor muyuz?” adlı kitapçıkları dağıttı.

DİHA/HABER MERKEZİ