Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DOLMİŞE KURMEŞAN: SABAH-Aziz Öz

Hangi mevsim olursa olsun, ister yaz, ister karakış, isterse diğer mevsimler olsun, o dolmuşlar aynı ciddiyetle sürekli çalıştı, sürekli insan, sürekli birşeyler  getirip götürdü. Mevsimlere göre yolcu yoğunluğu değişmekle birlikte, dolmuşların gidiş gelişleri hiç değişmedi. Mutlaka ama mutlaka bir dolmuş şehirin yolunu tuttu. Kurmeş ile şehir arasında ulaşımı,iletişimi eksik etmediler. Gerek dolmuşlar(minibüs de denilirdi) köylülerin, gerekse köylüler dolmuşçuların  kahrını karşılıklı çekerlerdi.

 

Akşamdan kimi hazırlıklar yapılırdı şehire gideceklerin ailelerinde. Genellikle ailenin babası giderdi şehire. Alınacaklar birbir sayılır, hatırlatılır, tembihlenirdi. Ancak çoğunlukla yazılmazdı. Bu da kimi şeylerin unutulacağı anlamına gelirdi doğal olarak. Dolmuş sabahleyin çok erken gideceği için, akşamdan hazırlık yapmak artık bir gelenek olmuştu. Bir "berav"a gidileceği zaman erkenden kalkılırdı, bir de şehire gidileceği zaman. Erkan kalmak ama, ne erken kalkmak, saat 05 gibi kalkmış ve şehir elbiselerini giymiş olmak gerekirdi. Nitekim de öyle olurdu.

 

Saat 05:00 dolaylarında dolmuş köyün orta yerinde kapıları açık, kornaya basarak hazır beklediğini haber verirdi. Çoğunlukla Orcan yolcuları dolmuştan önce durağa gelirdi. Artık koşuşturmalar başlardı. Evin çocuklarından biri önden dolmuşa koşar; sürücüye, onlardan da birilerinin geleceğini haber verirdi. Sürücü bir yandan yolcuları, bir yandan bagajı yerleştirir,  bir yandan da laf yetiştirirdi. Bagaj cansız olduğu gibi canlı da olurdu. Peynir, çökelek, buğday vb. yüklerin yanında, koyun, keçi gibi hayvanlar da olabilirdi. Özellikle keçilerin bagaja yerleştirilmeleri sırasında, var güçleriyle acı acı melemeleri, insana çok acı verirdi. Yolcular yerini aldıkça ve hareket saati yaklaştıkça, sürücü kornaya daha çok basardı. Bu da telaşı bin kat daha arttırırdı. Her yönde koşuşturmalar daha da  çoğalırdı. Dolmuş harakete başlardı ama, peşinde koşturmalar, bağırmalar sonucu dolu olan dolmuş yeniden durur, ve biraz daha dolardı. Tam bu sırada binmiş yolculardan bir kaçı evde unuttukları şeyi hatırlar ve sürücüden gidip gelme izni isterdi ama, bu biraz emirvaki biçiminde olurdu. Diğer yolcular biraz itiraz ederlerdi ancak, bu pek para etmezdi. Bir başka gün de onlar unuturdu, bu kez de ötekiler itiraz ederdi. Sonuçta yolcu inip eve doğru koşar, bir yandan da evine haber vermesi için birilerine bağırırdı. Bağırırdı çünkü o zamanlar cep telefonu yoktu. Bağırma haberleşmenin en kestirme ve en kolay yöntemiydi. Kanter içinde unuttuğu şeyleri alıp dolmuşa binerdi unutkan yolcular. Bazen de evdeki birileri unutulan şeyi farkedip hızla dolmuşun peşinde koşardı. Bu telaş koşturma, bağırış, çağırış "kuncıke" kadar devam ederdi. Tabi kimi geç kalkan yolcular da dolmuşu kaçırırdı ve başka yollar arardı şehire gitmek için. Dolmuşu kaçırmadan dolayı biraz sürücüye, biraz da ailesine sesli sesli kızardı. Tüm bu koşuşturmalar, telaş yaklaşık yarım saat sürerdi.

 

Dolmuş kesin yola koyulduktan sonra, "bağçey Ali"'nin yanında Şökrük, Tağsu, öteki köylerden ya da ilkbahar ve sonbahar mevsimleri nedeniyle köyün dışında konaklamış ailelerden gelen yolcular bir şekilden yerleştirlir ve yeniden yola devam edilirdi. "Nahale Sefkar"'dan da biraz daha dolduktan, yani yolcular biraz daha sıkıştırılıdıktan sonra yeniden yol almaya başlardı. "Deşte Çuçke"'den de bir kaç yolcu bindirilirdi. Her durakta binen yolcularla öteki yolcular mutlaka merhabalaşır ve hal hatır sorarlardı. Dolmuş haddinde fazla dolduktan sonra, yolda eleden yolcuları gören sürücü aynadan dolmuşun içini bir gözden geçirir ve artık koyacak yer olmadığına ikna olduktan sonra biraz da için için hayıflanarak yola devam ederdi.

 

Sürücünün yeri hariç, şehire kadar hiç kimsenin yeri garanti değildi. Mutlaka bir taraflardan sıkıştırılırdı, ya da kucağında bir çanta ya da çocuk bulabilirdi herhangi bir yolcu. Hatta sürücünün de sağına, soluna birşeyler konulduğu olurdu. "Ayaklarını çek", "geri dur", "öne doğru eğil", "sağa kay", "sola kay", "çocuğu kucağına al" , "çantayı kucağına al" benzeri müdahaleler gerek sürücü gerekse yolcular tarafından  sık sık yapılırdı. Bu arada şehire doğru yol alırken "pi","tuhe" ile başlayan unutulan şeyleri anımsıyan bir sürü cümle duyulurdu yolculardan.

 

Bu kadar telaş ve koşuşturma içinde, selamlaşmalar, hal hatır sormalar devam ederdi. Nereye gidildiği, niçin gidildiği en çok birbirine sorulan sorulardı. Mal mülk, yem, siyaset, hava, köy sorunları vb. konuları içeren çok da hoş sohbetler de olurdu bu yolculuk süresi boyunca.  Kimi yolcu da unuttuğu şeyleri hatırlayarak sesli sesli hayıflanırdı yeniden . Arada sırada da bagajdaki keçilerin acı acı melemeleri bu sohbetlere karışırdı.

 

Bu haliyle ilk durak Pertek'in girişine gelinirdi ve yolcu indirme başlardı. Arabadan çıkan yolcu kendini bir silkeler ve üstünü başını düzeltirdi. Hafiften boğazını da temizledikten sonra, bagajını alırdı. Bu arada Elazığ, Dersim'e gidecekler, sürücüyü acele etmesi için sürekli uyarırlardı. Pertek'in içinde üçbeş durakta durduktan sonra merkeze gelir ve tüm yolcular hızla arabayı terk ederdi. Akşam kendilerinin unutulmaması için de sürücüyü tembihlerlerdi. Sürücü de aldığı emanetleri başta "Tukane Mızur" olmak üzere ilgili yerler teslim ederdi.

 

Öte yandan ortakokul ya da lisede okuyup şehirde ev tutan öğrenciler de köyden gelecek çıkını dört gözle beklerlerdi. Köy ekmeğinin yanında artık içinde "povke pizavan" mı, "povke dev" mı ya da başka birşey mi, ne çıkarsa. Ama çıkının kokusu herkese hoş gelirdi. Çıkınla birlikte kış için torbalarla odun da geldiği olurdu. Zaman zaman da para gelirdi harçlık olarak.

 

 

21.06.2012

Aziz ÖZ