Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

YOL CÜMLEDEN ULUDUR-Onur DURMUŞ

Alevilik; Hak-Muhammed- Ali anlayışını tasavvufi ve batıni anlayışla yorumlayıp, insanı merkez alan ve insanı aşkla yoğurup insan-ı kamil olgusuna ulaştırmayı hedefleyen yol erkanının adıdır.Bu yol, erkana göre Hak insanı kendi suretinden yarattı, nurundan nur kattı ve bu yolda aslolan nefsini bilip bu nuru açığa çıkarmaktır.Bu inanç sistemi ibadette şekil, zaman ve mekan gözetmez; inancı bir kalıba sokmaz.Kimseyi ötekileştirmez, insanın gönlünü Hakkın evi olarak görür ve bir taşını yıkamaz, zalimlerle birlikte yaşamayı alçaklık, zalime karşı gelerek bulacağı ölümü yücelik sayar, bundan dolayıdır ki kıldan ince kılıçtan keskindir.Alevilik tarihsel süreç içerisinde mevcut vasıfları itibariyle her türlü iktidar odağı tarafından tehdit olarak algılanmış, kıyımlara, katliamlara, hakaretlere maruz kalmış; bu arada muktedirlerin korkulu rüyası olmayı 21. Yüzyıla kadar sürdürmüştür.

Küreselleşen dünyada, bilginin kolay ulaşılabilir olduğu bu zaman diliminde böyle bir inancı asimile etmek her ne kadar zor olsa da deformasyona uğratmakta bir o kadar kolaydır.Tarih iktidarlara şu dersi vermiştir ki bir toplumu tepeden inmeci bir anlayışla kökten değiştirmeye/asimile etmeye çalışmak, etki-tepki yasası gereği aynı şiddetle karşılık bulacaktır.Daha somut bir örnek vermek adına kaynar bir suya kurbağayı atarsanız kurbağa can havliyle zıplayıp kaçacaktır, yalnız ılık bir suya katıp yavaş yavaş kaynatırsanız kurbağada bir tepki göremeyeceksiniz. Yani taviz tavizi doğuracak ve sona geldiğinde kendinizden bir şey bulamayacaksınız.

Bu bağlamda güncel olayları değerlendirecek olursak ilk taviz nere de verilmiştir?Cami-Cem evi projesinin amacı nedir, neyi hedeflemektedir? Alevilikteki bu parçalanmışlık nasıl yok edilir?Bu soruların cevaplarını kişiler ve olaylar ışığında cevaplandırmaya çalışalım.İnanç bir sosylojik olgu ve her sosyolojik olgunun da bir tarihsel temeli olduğuna göre, bugünü anlamaya dünden başlamak adına tarihte kısa bir gezintiye çıkalım.

Dört halife döneminin en çetin iktidar savaşı Muaviye ile Hz.Ali arasında yaşanmıştır.O dönem içersin de cami kavramı olmayıp, sadece minaresiz ibadethaneler olan mescitler bulunmaktaydı.Bu iktidar savaşı boyunca iktidar savaşını şahsi menfaati gereği inancı siyasallaştırarak sürdürmek isteyen Muaviye, mescitlerde Cuma namazları vaazlarında Hz. Ali’ye ve ehlibeyte küfrettirmiş, böylece toplum ibadethanelerini ayrımaya başlamış en nihayetinde ikiye bölünmüştür.Ekilen nifak tohumları toplumda ayrışmaya, bölünmeye yol açmış, bugün bile süren mezhep savaşlarının tarihsel zeminini oluşturmuştur.Burdan da çıkarabileceğimiz en net yargının da bir inancın başına gelebilecek en kötü olayın o inancın siyasallaştırılması ve şahsi ihtiraslara alet edilmesi olduğudur.

Cami-Cem evi projesinin temellerini atan taraflardan olan Cem Vakfının en belirgin özelliği Kemalist ideoloji ile olan ilişkisidir.Tabi ki her bireyin bir ideolojisi, siyasi çizgisi vardır fakat burada ki sıkıntı inancı ideolojiye eklemlemektir.Cem evlerinde Hz.Ali’nin resminin yanına Mustafa Kemalin resminin asmakla ideolojinizin propagandasını yapar ve bazı kesimlere şirin görünebilirsiniz, işte tam bu noktada ideolojik ayrışmayı başlatır ve Cem evlerini bölersiniz.Sonra Hakk için dönülen aşk halinin tecellisi olan semah ,bir başka siyasi çizgi tarafından kendileri için önem arz eden siyasi bir kişilik adına semah ‘’etkinliği’’ düzenler.Sonra başka biri de devlet kademesinin en üst düzeyde gerçekleştirdiği cem evi ziyareti için semah yaptırır.Sonra diğer birileri klip yapar ve klibine görsel anlamda çekicilik katma adına fonda semah yaptırır.İnancınızın mihnek taşlarından olan semah, Hakk için dönülen aşk halinin tecellisi olan semah köy seyirlik oyununa döner ve en sonunda da akıllara şu soru gelir ‘’yol nerede kaldı’’?

Cami- Cem evi projesine gelecek olursak ise bu projenin aktörlerinden olan Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İzzetin Doğan bir televizyon kanalında katıldığı bir programda gerekçe olarak bu projenin devletle değil bir ‘’sivil toplum’’ kuruluşuyla yapıldığını, orta doğudaki son mezhep savaşları göz önüne alınarak bir toplumsal barışın zeminini oluşturma adına önyargıları kırmak için yapılacağını söylüyor ve bu projeye karşı çıkanları ise ‘’cehaletle’’ suçluyor. Öncelikle değerli bir ‘’akil’’adam olan İzettin Doğan’ın cahillere şunun cevabını vermesi gerekir.Dünya da bir tek örneği daha var mıdır ki bir sivil toplum kuruluşunun devletin kolluk kuvvetleri, milli eğitimi , adalet kurumları, sağlık kurumları içersinde organize bir oluşumu olsun ve aynı zamanda arkasında güçlü bir sermaye ve medya gücü olsun?Bahse konu olan bir sivil toplum kurumu değil bizzat iktidar ortağı, devlet odağı olan bir kuruluştur. Uluslararası ilişkileri gayet ‘’derin’’ olan bu sivil toplum kuruluşun lideri olan hoca efendinin efendileriyle olan ilişkilerini incelmenin külliyatlar devirmek anlamına geleceğinden detaya girmek sadece malumun ilanı olacaktır.Şunu belirtmek gerekir ki ‘’Hoca efendinin’’ Aleviliği dinsizlik olarak gören beyanatları sanal ortamda gün gibi ortadayken bu ‘’iyi niyetli’’ girişimi açıklamak gerçekten de zor olsa gerek.

Gelelim toplumsal barış iddiasına. Defalarca iç savaş çıkarma adına katliamlara uğrayan Alevilerin kanla, savaşla, öç almayla işleri olmaz, bunu Cami-Cem evi projesinin yüzü suyu hürmetine değil, ilke edindikleri incinsen de incitme felsefesi uğruna yaparlar.Toplumsal barış ise toplumsal uzlaşı ile olur.Toplumsal barış sembollerle, binalarla ve kişilerle değil yasalarla teminat altına alınır.Bir Anayasa Profesörünün hiçbir anayasal statüsü olmayan, yani devlet tarafından kabul edilmeyen bir inancın ibadethanesinin , milyarlarca lira ile desteklenen başka bir inancın ibadethanesinin yanında olması ile nasıl bir eşitlik ve toplumsal barış oluşturacağını, eğer açıklaması var ise, açıklaması gerekir.

Saçmalığın izahı olamaz diyerek bu konuya geçtikten sonra kültür evi meselesine kısaca değinelim.Hz. Muhammed dönemindeki mescitin misyonu sadece ibadet ile sınırlı değil aynı zamanlarda toplumsal eğitim ve irşad merkeziydi.Osmanlı dönemindeki alevi dergahlarının misyonu da buydu.Günümüzde kültür evi ile bu vurgulanmak isteniyorsa ‘’kültür evi’’ kelimesinin gücü bu durumu açıklamaya yetmez ve cem ibadetini ‘’kültürel faaliyet’’ olarak görenlerin ekmeğine yağ sürer.Önemsenmesi gereken ama başka bir parçalanma meselesi olmadan tartışılması gereken bir konudur.Bu konu başlı başına bir yazının konusu olduğundan şimdilik bu kadarla yetinelim ama şunu da belirtelim ki; sırf bu başlık üzerinden yapılacak eleştirilerin insaf dozunun iyi ayarlanması gerekir.

Bunca sıkıntı içersin de ise çözüm yine Aleviliğin içersindedir.Bütün Alevi vakıf ve Derneklerinin tek çatı altında toplanmalı, bu yolun sahipsiz olmadığı gösterilmeli ve her türden siyasi oluşumun Aleviliği kendi menfaatleri uğruna kullanmasının önüne geçmek için siyaseti inancın dışında tutulması temel ilke olduğu belirtilmelidir. Bu parçalı bir görünüm ve yarım ağızla değil bütün alevi ocaklarının öncülüğünde alevi kesimlerin gerçekleştireceği büyük bir toplantıda deklare edilmelidir.

Kimsenin kişisel çıkarları, ideolojik görüşleri yüzünden bu inancı Tar u Mar etmeye hakkı yoktur. Son söz olarak eğer Alevilik dile gelse büyük ihtimalle Nef’i nin şu beyitni söylerdi; ‘’Ne dünyadan safa bulduk ne ehlinden recâmız var / Ne dergâh-ı huda’dan maada bir ilticamız var’’.