Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Akılla Dünyayı Harabeye Çeviren Adam NURİ DERSİMİ -Hakan ADAY

Çocukluğum, babam Halil Aday’ın anlattığı ‘mesel’lerle geçti. Şimdi hayatta olmayan büyüklerimizden bahsetmesi hoşumuza giderdi. Tarlada, harmanda, evde fırsat buldukça uzun uzun anlatırdı. Kekıl ve Seydo’nun maceralarından hoşlanırdım. Ama favorim Apé Memo hikayeleriydi.

Hozat tarafından gelip Pertek’e yerleşen, sonradan Sünniliği ve Türklüğü benimseyen Hember Beg’in (Enver Dalokay) bizim olan bir araziyi, devletin gücünü de kullanarak zapt etme uğraşı en çok dinlediğim meseldi. Babamın, Hember Beg’le olan mahkemesi yaklaştığında, hakim ve savcıların canı bizim kuzuları çekerdi. Babam kuzulardan en güzelini alıp onlara götürürdü. Ben gözüm gibi baktığım kuzuların ardından gizli gizli ağlardım.

Lise yıllarında, çocukken dinlediğim naif mesellerin yerini siyasileri almaya başlamıştı. 93 Harbi, Koçgiri Olayları, 38 Katliamı, Alişér Bey, Seyit Rıza ve Baytar Nuri gibi isimlerin geçtiği meseller ilgimi çekiyordu.

Babam, Nuri Dersimi için ‘‘Baytar Nuri, bı aqlé xwe dınê xıra kıri bu’’ (Aklıyla dünyayı harabeye çevirmişti) derdi. Yöremizde söylenen birçok klamın Nuri Dersimi tarafından söylendiği anlatılır. Örneğin ‘‘Hasan Hayri’’ ve ‘‘Çiçega Pilvanké’’ klamlarının Dersimi’ye ait olduğunu söyler babam.

Yakın tarihimizin en popüler kişilerinden biri olan Nuri Dersimi’nin özel hayatı bu güne değin açığa çıkmış değil. ‘‘Kürdistan Tarihinde Dersim’’ ve ‘‘Hatıratım’’ isimli kitapları dışında aile hayatına ait bilgimiz yok denecek kadar azdır. Koçgiri ve Dersim olaylarının aktörlerinden birinin bütün yaşadıkları, kitaplarında ve bu iki tarihi olayı yaşayanların anlattıklarından ibaret olamazdı. Kürdistan tarihi için bu denli önemli bir şahsiyetin akrabaları mutlaka vardı ve birilerinin onları bulması gerekiyordu. Kısa süre önce sanatçı Sena Dersimi’den, Nuri Dersimi’nin yeğenlerinden birinin Dersim’de yaşadığını öğrendim. Tarihsel bir kişilik olan Dersimi’ye ait bir şeyler bulmanın ve öğrenmenin heyecanıyla yeğen Gülseren Aytaç’la bir söyleşi yaptım. Çok değerli anılara ve fotoğraflara sahipti yeğen Dersimi. Ömrünün büyük kısmını sürgünde geçiren Nuri Dersimi’nin ailesinin de benzeri göçler ve sürgünler yaşadığına tanık olacaksınız.

Hakan ADAY: Gülseren Hanım bize kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Nuri Dersimi’nin yeğeniyim. Eşim Kureyşan’lı. Ankara’da tanıştık, Konya’da evlendik. Doğma büyüme Mersin’liyim. 38 hareketi daha başlarken annemi özel sebeplerden dolayı Mersin’e, polis olan dayım Hüseyin Karar’ın yanına gönderiyorlar. Annemim babası ile dayımın babası Milla İbrahim ama anneler farklı. Annem Sarısaltık’lıdır. İki dayım 38’de vuruluyor.

Nuri Dersimi’nin kitabında bahsettiği, Pertek çıkışında, Mercimek Virajları’nda kurşuna dizilen kardeşleri olmalı.

Evet öyle. Birinin adı Rıza, diğeri Haydar. Daha sonra anneannem de Mersin’e gönderiliyor. O da orada vefat ediyor.

Bu sıralarda dayımı Elazığ valisi Cemal Bardakçı yanına çağırıyor. Diyor ki ‘‘Baytar, ya bu işleri bırak, uğraşma, ya da kaç. Seni yakalayıp asacaklar. Bunu iyi bil.’’ Bu görüşmeden evvel Atatürk, Dayım Nuri ile görüşüyor, ona altın bir dolmakalem hediye edip, yanına çekmek istiyor. Xolfenk’te (Şahinkaya) Keban yolu üzerinde, sağda bir çiftlik hediye ediliyor. İçinde kilise var.

Ben Xolfenk’e gittim. Bir yapı var. Ama Kilise değil de Manastır olduğu söyleniyor.

Biz öyle biliyoruz. Manastır olabilir. İpler kopunca dayım Mersin’e, annemin yanına gidiyor. Anneme diyor ki ‘Ben gidiyorum. Benim Ziraat Bankası’na dört bin lira borcum var. O parayı öde, çiftlik sana kalsın.’’ Çiftlik sonraları Elazığ il encümenliğinin yaptığı ihale sonucu satılıyor. Elazığ’lı işadamı Sadık Erzen tarafından satın alınıyor. Daha sonra o da satıyor. Bu arada 38 harekatı sona ermiş, annem sürgüne gönderilenleri ağırlıyor. Alanya tarafından gelenler var. Selvi Hatun adında bir kadın varmış, üstü başı kanlı. Annem onu görünce çıldırmış.

Bahsettiğiniz Selvi Hatun, Poxters’ten alınıp, Hozat’ın İn Deresi’nde öldürülen kafileden sağ kurtulan kadın olmalı. Nuri dayınızın eşi değil.

Evet, tabi. Yengem değil. Neyse bu aralar dayımdan bir haber geliyor. ‘‘Ben iyiyim’’ diye. Önce İsviçre’ye gidiyor. Oradan Beyrut’a. Beyrut’tan da Şam’a geçiyor. En son da Halep’e yerleşiyor.

Elazığ’daki eşini Selvi hanımı Suriye’ye götürmek istiyor ama kadının ailesi izin vermiyor.

Bu olayı ikinci eşi Pertek’li (Çuçke - Xesir) Hatun Hanım, 1993’te Özgür Gündem’de Nesimi Aday’a şöyle anlatmıştı: ‘‘Nuri Bey, ‘Ben gidiyorum. Bir iki ay sonra size falanca yere gelin diye haber gönderirim, gelirsiniz. Ama haberim gelmezse başınızın çaresine bakın’ dedi. Sonra haber çıkmadı.

Suriye’de Karabal aşiretinden olan Feride adında bir hanımla evleniyor. 38 de vurulan dayılarımın çocuklarını yanına almak istiyor. Bir gün bize bir kadın geldi. ‘Beni Baytar gönderdi’ diye. Annem önce inanmadı, korktu. Çünkü Mersin’deyken polis sık sık bizi rahatsız ediyordu. Sürekli dayımı soruyorlardı. Söylemezseniz size şöyle işkence yaparız, böyle işkence yaparız diye tehdit ediyorlardı. Bir gün annem dayanamadı emniyet müdürlüğüne çıktı ne istiyorsunuz benden, yeter sizin yaptığınız, yerini bilmiyorum diye tepki göstermişti.

Gelen kadın, sizden ne istiyordu?

Kadın dayım Nuri’nin resmini gösterdi. ‘‘Sizi Halep’e götürmeye geldim’’ dedi. ‘‘Şu tarihte, şu saatte Antep’te olun, oradan gideceksiniz’’ dedi. Bir miktar para yollamış dayım, onu bıraktı ve gitti.

Siz ne yaptınız, kadına ne cevap verdiniz?

Hatırlıyorum annem resmi görünce çok ağladı. Aradan bir zaman geçtikten sonra, biz annemle Antep’e gittik. Bir gece orda kaldık. Dayım adamlarını yollamış Nusaybin’e. Biz de gece yola çıkıp Nusaybin’e gittik. Dayımın adamları bizi taksiyle Suriye’ye götürdü. Orda dayım bizi karşıladı. Dayım sürekli anneme ‘neler oldu anlat bana’ diye sorular soruyor, olan biteni öğrenmeye çalışıyordu. Bir müddet sonra dayım, anneme ‘‘Sana para vereyim git o yetimleri de getir’’ dedi. Biri Rıza’nın oğlu Mustafa, biri Haydar dayımın çocukları Hasan, Hüseyin ve kız kardeşleri Aslı. Aslı, Türkiye’de kalmış. Annesi vermemiş. Ama Hasan, Hüseyin ve Mustafa Suriye’ye getirildi.

Suriye’deki günleriniz nasıl geçti, sonra neler oldu?

Dayım orda hepimizi okula gönderdi. Ama annem Türkiye’ye dönmek istiyordu. Dayım ise bırakmıyordu, sinirli ve otoriter bir insandı. Sen gidersen bir daha görüşemeyiz, irtibatımız kopar diyordu. Annemi Suriye’de isteyenler oldu. Ama annem istemedi. Ben hastalandım Şam’a, Beyrut’a hastanelere tedaviye gittim. Karaciğerimden rahatsızlanmıştım. Annemle Mersin’e döndük. Rahmetli üvey babamın tayini Konya’ya çıkmıştı. Konya’ya gittik yerleştik. Antakya Kırıkhan’da dayımın Dersimli arkadaşları vardı, soyadı Göçmen olan, orda Dağyeli gazetesini çıkarıyorlardı. Dayım onlara diyor ki benim hatırım için kızı (beni kastediyor) sakın bir Türk’e vermesinler. Dayımın düşüncesi ise beni Rıza dayımın oğlu Mustafa’yla evlendirmekti. Biz Kırıkhan’a misafirliğe gittik, iletişimdeyiz dayımla. Benim düğün kıyafeti ölçülerimi alıyor, bilek ölçümümü soruyor, bilezik ve yüzük almak için. Ben nasıl ağlıyorum. Evlenmek istemiyordum. Kırıkhan’da nişan Suriye’de de düğün yapmak niyetindeydi dayım.

Bu arada Mustafa, Suriye’den kaçıp geldi Türkiye’ye. Annem onu tekrar Suriye ye yolladı. Dayımla mektuplaşıyoruz birkaç mektubumuz birbirimize ulaştı. Sonra ben eşimle Ankara’da tanışıp Konya’da evlendim.

Böylece dayınızla ilişkiniz kesildi mi?

Evet. Sonraki mektupları eşi dayıma vermiyor, irtibatımız kesildi. Bu arada Hüseyin Suriye’den gezmeye gelir Axzunig’e. Biz de o sırada Ankara’ya gitmiştik. Elazığ’a uğramış bizi sormuş ama bulamayınca Suriye’ye geri dönmüş.

1973 olmalı dayımın ölüm haberini aldık. Yemeğini falan verdik. Elazığ’da Rasim ve Ahmet Küçükel’ler vardı, onlar da aslen Pertek Corovanlı, sizin köylüler. Onlar bize yardımcı oldular. Rasim Küçükel’le dayım Elazığ’dan tanışıyorlar. 1960 ihtilali olunca, Rasim Küçükel Suriye’ye kaçıyor. Dayımın yanında kalıyor. Ben Elazığ’da tapuda çalışırken Rasim Küçükel geldi yanıma. ‘‘Dayın benim kirvem olur, herhangi bir sorununuz varsa biz kirveyiz haberimiz olsun dedi.’’

Nuri dayınızın ölümünden sonra, kuzenlerinizle ilişkiniz tamamen kesildi mi?

Mustafa her yıl Türkiye’ye gelirdi. Aslı şimdi Dersim merkezde yaşıyor. Hasan da sonradan Elazığ huzurevinde kalmaya başladı. Bir dönem kayboldu. Sağlık sorunlarından dolayı askerlikten muaftı. Biz Konya’dayken polis bir akrabanız sizi arıyor dedi. Bir geldi ki Hasan. Uzun boyluydu Hasan, kanepeye sığmıyordu. Bizde kaldıktan sonra ‘‘Ben Elazığ’a gideceğim’’ dedi. Biletini ayarladık gitti. Ama Elazığ’a gitmemiş.

Dayınız ‘‘Kürdistan Tarihinde Dersim’’ kitabında, Hasan’ın ince dal gibi bir çocukluk fotoğrafını kullanmış ve altına şöyle yazmış: ‘‘Gözü önünde babası öldürülen Dersim muhacirlerinden birader zadem Hasan’’. Peki Ya Hüseyin’e ne oldu?

Hüseyin’i ise Suriye’de siyasal denginde bir okula vermişti dayım. Dayım onu eşinin kız kardeşi olan Jale ile evlendirdi. Sonra ondan boşanınca, dayım ona çok kızmış. Suriye’de Kürt Dağı var. Hüseyin boşandıktan sonra orda bir ağanın kızıyla evleniyor. Hala Suriye’de yaşıyor. Dayım öldükten sonra eşi Feride, Hüseyin’nin oğlunu kendi kaydına alıyor. Sonra kadın da öldü.

Gülseren Hanım, dayınızın gelen gideni çok olur muydu, kimleri hatırlıyorsunuz?

Türkiye ile Suriye arasında kaçakçılık yapan insanlar gelirdi. Onun dışına özellikle Ermeniler çok gelirdi. Dayım onlardan Türkiye ile ilgili bilgi alışverişinde bulunurdu. Doktor Nazif ve Bedirxanlar’la da sık sık görüşürdü. Türkiye’den gelenlerin çoğunu dayım misafir eder, yedirir içirir, durumu zayıf olanlara para da verirdi.

Dayımın basılı olan kitaplarından birini 12 Eylül’de evin arkasındaki taşlıkta saklamıştım. İzmir dönüşünde bulamadım. Belediye orayı kazmıştı çünkü.

Bir de odasını hatırlıyorum dayımın. Sürekli odasında yazı yazardı. Kitaplardan odanın duvarları görünmüyordu. Yaşarken kitaplarını bir yere bağışlamış. Ama yer konusunda tam bilgim yok. Bir de çok güzel saz çalardı. Hatırladığım ve annemin anlattıklarından bildiklerim bunlar.

NURİ DERSİMİ’NİN KÖYÜNE ZİYARET

 

Gülseren Aytaç’la görüştükten bir gün sonra Müslüm Karakuş ile Elazığ Xolfeng’e (Şahinkaya), Nuri Dersimi’nin çok konuşulan konağını görmeye gittik. Müslüm Karakuş 1993 yılında bu çiftliği satın almak istemiş. Görüşmeler yapılmış fakat son anda varislerden biri çiftliği satmaktan vazgeçmiş. Müslüm Ağabey, 1993’te konakta yaşayan yaşlı bir adama konğın kime ait olduğunu sormuş. Adam ‘konağın, vatan hayini Baytar Nuri adında bir kaçağa ait olduğunu’ söylemiş.

 

Çiftliğe yaklaştığımızda bakımsız ağaçlar dikkatimizi çekti. Sahipsiz görünüyordu. Seslendik ama kimseler yoktu. Terk edilmişti. Az ileride kesme taşlardan yapılmış çeşmenin halini görünce, ikimiz de çok üzüldük. Çeşmenin üstündeki Baytar Nuri Dersimi ismi kazınmış, geriye ‘‘…Selvi Sayar bu akardan içenlere sağlıklar diler. 01.08.1936 yazısı ve tarihi kalmıştı. Birileri itinayla Nuri Dersimi’nin ismini çeşmeden silmişti.

Daha sonra çeşmenin alt tarafındaki bahçeyi gezdik. Muhtemelen Nuri Dersimi tarafından dikilen dut ağaçlarının altından geçerek, hemen yan tarafındaki manastıra gittik. Hazine arayıcıları manastırdaki taş sutunları bile tahrip etmişlerdi.

Geri dönüp çeşmeden yaklaşık elli metre yukarıda olan tek katlı konaga gittik. 1993 yılında konağı ziyaret eden Müslüm Karakuş, iki katlı olan konağın üst katının ya yandığını ya da yıkılmış olabileceğini söyledi. Gerçekten de yapının üst kısmında yer yer yanık izleri görülüyordu.

Xolfenk’ten dönerken aklıma Nuri Dersimi’nin kendi sesiyle haykırdığı ‘isyanı’ anımsadım.

İSYAN

Ne kadar uzuyor yollar

Geçtiğim yollar

Güzergahında ben, neler bıraktım neler

Asfalt yerine kanımı yollara serdim

Yollara serdim ki sen geçesin ey yarının nesli
Eğilmeyen başların başında yürüdüm

Yürüdüm ki bana bakasın

Benden ilham alasın

Ben ilhamımı asırlardan aldım

Arnuslar’dan, Spartaküsler’den

Bütün büyük asilerden

Zillete boyun eğmeyen

Büyüklerden aldım


Anlımdan akan kanlarla

Kendime şeref tacı yaptım

Yürüdüm…

Yürüyorum

Kutup Yıldızı’na bakarak

Zulma ıslık çalarak

Girdaplar kenarından

Şafaklara

Aydın şafağa bakarak

Yürüdüm.. yürüyorum…


Yolum budur değişmez

İnsanlığı yarına

Yarının güneşine götüren yola bir köprü gerek
Ben o köprüyü kemikleriyle kurmak isteyenlerin yoldaşıyım

Ruhumda volkanlar var

Köleliği yakmak isterim

Her şeyi eritip yeni bir dünya

Yeni bir insanlık yaratmak isterim

Öyle bir dünya ki unutulsun gözyaşı

Herkesin güleceği bir dünya

Dünya.. Dünya ah o dünya…


Açlar bulunmayan

Öksüzlük bilmeyen

Boyun eğmeyen

Riya yapmayan bir dünya

Dünya.. Dünya işte o dünya…


Şimdiki dünyanın tamamen aksine bir dünya

İşte ben o yenidünya için vatansızım, yersizim

Kovulur dövülürüm

Élden éle sürülürüm


Yürürüm…

Yürürüm aydın şafağa bakarak

Hürriyet türküsü söyleyerek

İsyanımı haykırarak

Yürürüm.. yürüyorum.. yürüyeceğim…


NURİ DERSİMİ

Dersim Gazetesinin Kasım sayısında yayınlanmıştır.